info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Ortadoğu’nun geleceği ve Türkiye
08/03/2012 Köşe Yazısı 128
Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen ABD’li ve İsrailli yetkililer nükleer çalışmaları nedeniyle İran’ı bir kez daha uyardılar.
Üstelik bu ikazların geldiği ABD ve İsrail, nükleer başlıklı füzeye sahip olan ülkeler sıralamasında ilk sırada yer alıyor.
Kendi güvenlikleri için yapılan her türlü savunmayı mubah sayan bu iki ülke, yine kendi gelecekleri için Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmekten çekinmemiştir.
Zengin enerji kaynaklarına sahip olmanın yanında, bölgede İsrail’in güvenliğinin temin edilmesi de Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) temel kriterlerinden biridir.
Ayrıca Ortadoğu’ya yerleşmeyi hedefleyen ABD, Çin ve Rusya’yı buradan uzak tutmanın da hesabında…
Arap İslam âleminin hâkim olduğu topraklarda işgalin zeminini hazırlamanın yolu yüzyıllardır değişmemiştir. Şii-Sünni gerginliği…
Hicaz bölgesinin Osmanlı’nın hâkimiyetinden çıkması aşamasında İngilizlerin başlattığı oyun, bugün ABD güçlerince yine denenmektedir.
Irak’ta kimliği belirsiz kişilerce ardı ardına Şii ve Sünni camilerinde patlatılan bombalar bu fitili ateşlemek için ABD’nin yeni planıdır.
Bir yandan iç çatışmayı körüklemeye çalışan Birleşik Devletler diğer yandan da, Taliban’ın ve Hamas’ın Katar’da konuşlanmasına izin vermiştir.
Bu yerleşme izninin ve ABD’nin gözünde meşrulaşmanın karşılığının, bölgede onun istediği kargaşanın çıkarılması olacağını söylememize gerek dahi yoktur.
BOP’un eş başkanı sıfatı ile temaslarda bulunan Türkiye’nin gittikçe kızışan Ortadoğu coğrafyasında temkinli hareket etmesi gerekir.
ABD’nin Sünni Türkiye üzerindeki hesabı Şii-Sünni çatışmalarında onu Sünni safın başına geçirmektir.
İsrail’i koruma amaçlı füze kalkanının Türkiye’ye konuşlandırılması ve aktif hale geldiğinin resmi ABD yetkililerince dünyaya duyurulması olası bir İran-Türkiye savaşında Türkiye’nin cephe olduğunun da ilanıdır.
Hatırlanacaktır İran, muhtemel bir saldırıda ilk önce Türkiye’yi vuracağını zaten açıklamıştır.
Bu bölgenin iki devini kapıştırmaktır. Ancak iki devden biri Sünni dünyanın, diğeri Şia âleminin başıdır.
Birkaç gün önce Kahramanmaraş ve Çorum’da Alevi vatandaşlarımızın evlerinin işaretlenerek buralara yönelik faili meçhul saldırıların düzenlenmesi de böyle bir mezhep kavgasının Türkiye ayağı olabilir.
Ancak Türkiye’nin hatırdan çıkarmaması gereken husus, ABD’nin kendi menfaatleri için oluşturmaya çalıştığı suni gerginliğin aslında İslam dininde yer almadığıdır. Buna rağmen böyle bir mücadeleye girişmek sadece tefrikayı getirir.
Ülkemizde veya Arap İslam âleminin yer aldığı Ortadoğu’da böyle bir mücadele ise dine hizmet değil, Şer güçlerin önünü açmaktır.
Türkiye Hıristiyan batı ile birleşip Şiilerin, yani İslam dünyasının üzerine nasıl gidebilir?
Nasıl onlarla aynı safta yer alabilir?
Kaldı ki, bu birliktelikten devletimiz, milletimiz veya şahısları adına zerre menfaatlerinin olmayacağı tarihi gerçeklerle ortadadır.
Öyleyse sırf ABD istiyor diye veya ABD’nin yanındayız mesajı için böyle bir vazife almaya gerek yoktur.
Hedefte İslam âlemi ve bizim de içinde yer aldığımız bölge vardır.
Buna alet olmak ise telafisi imkânsız bir vebal altına girmektir.