Nasıl bir siyaset?
FP'nin kapatılması kararı son günlerin en önemli hadisesi olarak gündeme yerleşti. Hakikat şu ki, Fazilet'in kapanmasıyla bir kadro açıkta kalmıştır. Öte yandan yeni siyasi oluşumlar konusunda bazı teşebbüsler mevcuttur. Bu noktada düşünülmesi gereken şudur; Türkiye'nin nasıl bir partiye ihtiyacı vardır? Ve siyaset yapan kişi nasıl bir çizgiye sahip olmalıdır ki, millete en güzel şekilde hizmet edebilsin?
1- Siyasetçi, fundamentalist değil, dindar olmalıdır. Bu hususta tarihteki Hariciye fırkası ile Ehl-i Beyt'in durumunu misal verebiliriz. Hariciler dini, bir ideoloji olarak telakki etmiş, bu mantık topluma hiç bir şey kazandırmadığı gibi yıllarca çok kan dökülmesine de sebep olmuştur.
Ehl-i Beyt'in İslam anlayışı ise hakiki kulluğu yaşamaktır. Onlar Yaradan'ın rızasını kazanarak güzel vasıflarla donanmak için dini yaşamışlar ve bulundukları cemiyette insanların yol göstericisi, aydınlatıcısı olmuşlardır.
İdarecilikte başarılı olmanın yolu dini, fundamentalist anlayışla ve Harici mantıkla değil, Ehl-i Beyt mantığı ile hakiki dindarlık ve kulluk boyutunda anlamak ve yaşamaktır.
2- Siyasetçinin Şovenist değil, Türk milliyetçisi olması lazımdır. Türk milletinin maneviyatından kaynaklanan örf, adet ve gelenekleri, tarihi seyir içerisinde şekillenerek Türk kültürünü meydana getirmiş, Türk kimliğine bürünmüştür. Türk milletinin idaresine talip olmak isteyenlerin bu kültüre ve bu tarihe sahip çıkması, sahip çıkmaktan öte bunlarla yoğrulmuş olması gereklidir. Ve bu bağlamda Türk milliyetçiliğinin Şovenist, yani kafatasçı bir milliyetçilik olmadığı iyi anlaşılmalıdır.
3- Siyasetçinin, mandacılığı değil, ulusal politikaları benimsemesi lazımdır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan küreselleşme, mandacılığın çağımızdaki adı ve uygulama biçimidir. Her zaman ifade ettiğimiz gibi ülkeleri ekonomi silahıyla teslim alma ve sömürme haline getirme metodu olan küreselleşme ile az gelişmiş ülkeler iktisadi, hukuki, kültürel, siyasi her alanda tam manasıyla manda haline dönüştürülmekte, bazı uluslararası kuruluşlar bu küresel sömürü yönteminin uygulanmasında araç olarak kullanılmaktadır. Bu bakımdan milletin idaresine talip olanlar bu oyunu iyi görmeli ve mandacılığa varan her türlü düşünce ve oluşuma, karşı durmalıdırlar.
4- Bu noktada AB meselesine değinmekte fayda vardır. AB, nihai hedefi, birleşik bir Avrupa oluşturmak olan bir topluluktur. Bu yönüyle bir Hıristiyan topluluğu olan AB'nin, bizi, kendi kimliğimiz ve değerlerimiz ile arasına kabul etmesi mümkün değildir. AB konusunda Avrupa, bir oyalama siyaseti ile Kıbrıs, Ege, Güneydoğu gibi konularda gücümüzü kırmanın, çeşitli yollarla bizi manda haline dönüştürmenin hesabı içindedir. Yeni siyasetçilerimizin bu hakikati iyi tahlil ederek AB'ye endeksli politikalar yerine, ulusal bir politika belirlemeleri zaruridir. Milli ekonomi, siyaset, kültür, dil... vs. her sahada millete ait değerlere sahip çıkılması esastır. Bugünkü siyasetçilerimizin maalesef bu manada bir politika izlemediklerini görüyoruz. Milliyetçilik iddiasında olanlar, milletlerin benliğini yok ederek sömürgeleştirmeyi hedef alan küreselleşmenin sözcülüğünü yapmaktadır.
5- Kabul etsek de etmesek de ülkede çeşitli sebeplerden dolayı ciddi bir bölünme söz konusudur. Yeni siyasilerin milleti birleştirecek unsurları öne çıkartmaları; bayrağa, sancağa, vatana sahip çıkarak sivili, askeri, milleti, devleti birleştirmeleri gereklidir.
Özetleyecek olursak yeni siyasi teşebbüsler eğer başarılı olmak istiyorlarsa, bu tarz bir politikayı her yönüyle hayata geçirmeleri şarttır. Milletin bu politikaları uygulamaya koyacak olan kadrolara ihtiyacı vardır.
1- Siyasetçi, fundamentalist değil, dindar olmalıdır. Bu hususta tarihteki Hariciye fırkası ile Ehl-i Beyt'in durumunu misal verebiliriz. Hariciler dini, bir ideoloji olarak telakki etmiş, bu mantık topluma hiç bir şey kazandırmadığı gibi yıllarca çok kan dökülmesine de sebep olmuştur.
Ehl-i Beyt'in İslam anlayışı ise hakiki kulluğu yaşamaktır. Onlar Yaradan'ın rızasını kazanarak güzel vasıflarla donanmak için dini yaşamışlar ve bulundukları cemiyette insanların yol göstericisi, aydınlatıcısı olmuşlardır.
İdarecilikte başarılı olmanın yolu dini, fundamentalist anlayışla ve Harici mantıkla değil, Ehl-i Beyt mantığı ile hakiki dindarlık ve kulluk boyutunda anlamak ve yaşamaktır.
2- Siyasetçinin Şovenist değil, Türk milliyetçisi olması lazımdır. Türk milletinin maneviyatından kaynaklanan örf, adet ve gelenekleri, tarihi seyir içerisinde şekillenerek Türk kültürünü meydana getirmiş, Türk kimliğine bürünmüştür. Türk milletinin idaresine talip olmak isteyenlerin bu kültüre ve bu tarihe sahip çıkması, sahip çıkmaktan öte bunlarla yoğrulmuş olması gereklidir. Ve bu bağlamda Türk milliyetçiliğinin Şovenist, yani kafatasçı bir milliyetçilik olmadığı iyi anlaşılmalıdır.
3- Siyasetçinin, mandacılığı değil, ulusal politikaları benimsemesi lazımdır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan küreselleşme, mandacılığın çağımızdaki adı ve uygulama biçimidir. Her zaman ifade ettiğimiz gibi ülkeleri ekonomi silahıyla teslim alma ve sömürme haline getirme metodu olan küreselleşme ile az gelişmiş ülkeler iktisadi, hukuki, kültürel, siyasi her alanda tam manasıyla manda haline dönüştürülmekte, bazı uluslararası kuruluşlar bu küresel sömürü yönteminin uygulanmasında araç olarak kullanılmaktadır. Bu bakımdan milletin idaresine talip olanlar bu oyunu iyi görmeli ve mandacılığa varan her türlü düşünce ve oluşuma, karşı durmalıdırlar.
4- Bu noktada AB meselesine değinmekte fayda vardır. AB, nihai hedefi, birleşik bir Avrupa oluşturmak olan bir topluluktur. Bu yönüyle bir Hıristiyan topluluğu olan AB'nin, bizi, kendi kimliğimiz ve değerlerimiz ile arasına kabul etmesi mümkün değildir. AB konusunda Avrupa, bir oyalama siyaseti ile Kıbrıs, Ege, Güneydoğu gibi konularda gücümüzü kırmanın, çeşitli yollarla bizi manda haline dönüştürmenin hesabı içindedir. Yeni siyasetçilerimizin bu hakikati iyi tahlil ederek AB'ye endeksli politikalar yerine, ulusal bir politika belirlemeleri zaruridir. Milli ekonomi, siyaset, kültür, dil... vs. her sahada millete ait değerlere sahip çıkılması esastır. Bugünkü siyasetçilerimizin maalesef bu manada bir politika izlemediklerini görüyoruz. Milliyetçilik iddiasında olanlar, milletlerin benliğini yok ederek sömürgeleştirmeyi hedef alan küreselleşmenin sözcülüğünü yapmaktadır.
5- Kabul etsek de etmesek de ülkede çeşitli sebeplerden dolayı ciddi bir bölünme söz konusudur. Yeni siyasilerin milleti birleştirecek unsurları öne çıkartmaları; bayrağa, sancağa, vatana sahip çıkarak sivili, askeri, milleti, devleti birleştirmeleri gereklidir.
Özetleyecek olursak yeni siyasi teşebbüsler eğer başarılı olmak istiyorlarsa, bu tarz bir politikayı her yönüyle hayata geçirmeleri şarttır. Milletin bu politikaları uygulamaya koyacak olan kadrolara ihtiyacı vardır.
Editörün Seçtikleri