info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Kültürel işgal ve milli modelin önemi
07/08/2001 Köşe Yazısı 112
Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği günümüzde, reklamcılık ve göz alıcı malların dünya ülkelerinin pazarlarını işgal etmesiyle beraber gelenekler, örf, adet, kültür ve inançlar ciddi şekilde tahrip olmaktadır. Küresel mallar artık gelişmekte olan ülkelerin en ücra köşelerine kadar ulaşıyor. Ancak bu ülkelerde toplumun çok küçük bir kesimi bu malları alma gücüne sahipken, halkın büyük çoğunluğu sadece seyretmekle yetinmek zorundadır. Esasen küresel çarşılarda pazarlanan şu veya bu ürün olmaktan ziyade, topyekün bir hayat tarzıdır. Ve ABD damgalı bu hayat tarzı gelenekleri ve değerleri alt-üst etmektedir. Küresel pazarlama savunucularından Prof. Dr. Lewitt'e göre, "Küresel şirketler için yerel farklılıklara, zevklere, kaprislere ve dinlere saygı göstermek o kadar gerekli değildir. Ürünler doğru biçimde tanıtıldığında yerel alışkanlıklar silinip gidilecektir" (Küresel Düşler, R. Barnet sy. 129).

Şüphesiz küresel çıkar patronlarının tek bir gayesi vardır. O da kâr elde etmektir. Dev şirketlere pazar vazifesi gören azgelişmiş ülkelerin ise inançları ve medeniyetleri hiçe sayılmaktadır.

Dünyanın dört bir yanında uluslararası şirketler, medya ve reklamcılık vasıtasıyla ülkelere sokulan küresel ürünler ve alışkanlıklar, kültürel ve dinî değerleri yerle bir etmektedir.

Amerikan müzik kanalı MTV'nin Hindistan'da yayına başlamasından kaygı duyduğunu ifade eden Hintli Enformasyon Bakanı'nın bu konudaki sözleri dikkat çekicidir; "Kendi sosyal anlayışımız ve kültürel değerlerimizin saptırılmasını istemeyiz."

Hindistan geçmişin milliyetçi politikalarını artık büyük ölçüde bırakmakla birlikte "yoksul insanlara gerçekleştirilemeyecek düşler sunulmasından" kaygı duymaktadır. (A.g.e, sy. 115).

O halde Yeni Dünya Düzeni içerisinde her millet kendi direncini olabildiğince diri tutarak kendini bu küresel tahribattan korumak durumundadır. Milli ve manevi değerlerimiz doğrultusunda insanımızı yetiştirmenin gerekliliği bu noktada bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Gençlerimizi kendi inanç ve kültür değerlerimizle yetiştirmeli ve yoğurmalıyız ki, küresel alışkanlıkların ülkeleri açıkça "işgal" ettiği bir dünyada insanımızı koruyabilelim.

Aksi taktirde, yani gençliğimizin önüne bir milli model koymaz ve bu yönde eğitmezsek kendi örfüne, adetine, inancına, topyekün kültürüne yabancı ve başka medeniyetlere hayranlık besleyen bir nesille karşılaşabiliriz. Bu ise bir milletin çöküşü demektir.