info@profdrhaydarbasenstitusu.org

IMF'nin doları ile değirmen dönmez
03/10/2001 Köşe Yazısı 100
Resmî makamlara göre bugün ülkemizde 700 bin civarında işsiz vardır. Resmî kayıtlara yansımayanları da hesaba kattığımızda bu rakam 1.5 milyonu bulmaktadır. En fazla işten çıkarma oranı inşaat sektöründe görülürken, ticaret, tekstil ve metal sektörü de bunu takip etmektedir.

Bu hakikatler Türkiye ekonomisinin geldiği noktayı göstermesi bakımından ibret ve bir o kadar da üzüntü vericidir. Ekonomik programa baştan beri destek vermiş olan TÜSİAD'ın bile "artık bu gidişata dur denmesinin zamanının geldiğini" açıklaması, ekonominin durma noktasında olduğunu göstermektedir.

Ekonomik krizin doğurduğu en büyük problemlerden biri olan işsizlik, vahim neticeler doğurabilecek bir sosyal problemdir. Geçimini temin edecek durumda olmayan ve boşta gezen insanların yanlış yollara sapması, istenmeyen hal ve hareketlerde bulunması kuvvetle muhtemeldir. Ülkemizdeki "işsiz" sayısının 1.5 milyonun üzerinde olduğu düşünülürse meselenin boyutları daha iyi anlaşılır.

Bu arada ekonomiden sorumlu bakan Sayın Derviş ABD'deki temaslarına devam etmekte, IMF ve Dünya Bankası başkanlarıyla Türkiye'nin ekonomik programını görüşmektedir. Programın hedeflerinin "gözden geçirilmesinden" sonra Türkiye'ye Ekimde 3 milyon dolar kredi (yani borç) verilecektir. Ancak faiziyle beraber bizden geri alınacak olan bu borçların ödeme zamanı geldiğinde, yeni borçlar aramak için yeni turlara çıkılacaktır. Bu anlayış, insanımıza yeni iş sahaları açmaya, üretimi, sanayii, tarımı canlandırmaya, işçiyi, memuru, köylüyü rahatlatmaya değil, "borç alıp, borç ödeme" mantığına yöneliktir. Ve bu politikaların insanımıza hiç bir şey kazandırmayacağı açıktır. Verilen IMF kredileri "işsize iş, yoksula aş" temin etmekten ziyade IMF'nin belirlediği hedeflere aktarılmaktadır.

Zira IMF'nin maksadı, hedefi, gayesi bellidir. Bizi siyasi, kültürel, hukuki pek çok sahada müeyyide altına sokmak ve borçlanma içinde bir kukla durumuna çevirmek. 21. yüzyıl savaşların ekonomik alanda yaşandığı bir yüzyıl. Bu sebeple ülkeler önce ekonomik olarak teslim alınmaktadır. Bu durum çağımızın bir hakikatidir. Bu hakikate gözlerimizi kapatarak, ilerlememiz ve "kalkınmış ülkeler" kervanına katılmamız mümkün değildir.