info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Hz. Peygamber'in İslam'a davet eden mektupları
16/04/2014 Köşe Yazısı 155
Hayatın her sahasında örnek ve rehber olan Hz. Peygamberimizin Ehl-i Kitap olan devlet büyüklerine hitabı, bizim için önemli bir ölçüdür. Zira dinlerarası diyalog denilen siyasi neticeli faaliyetler ülkemizde sıklıkla yapılmaktadır. Diyalog faaliyetlerinden maksat, maalesef "Sizin aslınız Türk değildir" noktasına vatandaşlarımızın taşınmasıdır. Bu çerçeveden değerlendirildiğinde diyalog, silahsız işgalin en önemli silahıdır. Herkes istediğine inanmak ve inancını yaşamak hürriyetine sahiptir. Ancak İslam'ın Hıristiyan ve Yahudilerle ilgili hükümlerini hiçe sayan veya çarpıtan uygulamalar, vatandaşlarımızı İslam dairesinden çıkarmaktadır. Oysa yabancı din âlimleri ile kurulacak temaslarda Hz. Resulullah'ın bu kişilere hitap ederken seçtiği kelimeler dahi dikkatle seçilmiştir. Hz. Peygamber, Arap yarımadasında hüküm süren meliklere elçiler göndermiştir. O'nun gayesi, bu melikleri İslam adına kazanmak, tebliğ ve irşat vazifesini yerine getirmektir. Resulullah, Bizans İmparatoru'na hitaben yazdığı mektupta şöyle hitap etmişti: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Kulu ve Elçisi Muhammed'den Rumların Başbuğu Heraklius'a,  Allah'ın selamı hidayet yoluna girmiş bulunan kimseye olsun. Buna göre Ben seni tam bir İslam daveti ile çağırıyorum. İslam'a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun" diye yazmıştır. Yine İran Kisrası'na yolladığı mektupta, "Allah'ın Resulü Muhammed'den İranlıların Büyük Başkanı Kisra'ya: Hidayet yoluna girip ona tabi olana; Allah'a, O'nun kulu ve Resulüne iman edene; Allah'tan başka ilah olmadığına; O'nun bir tek ve ortaksız bulunduğuna, Muhammed'in O'nun resulü ve kulu, kölesi olduğuna şehadet edip bunu kabul edene selam olsun..." şeklinde hitap etmiştir. Mısır Mukavkısı'na gönderilen mektup ise tam bir İslam daveti ile şöyle der: "Allah'ın Kulu, Kölesi ve Resulü Muhammed'den, Kıptilerin büyük başkanı El Mukavkıs'a: Allah'ın selamı hidayet yoluna girmiş kimseye olsun. Buna göre, Ben seni tam bir İslam davetiyle İslam'a çağırıyorum, İslam'a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun?" demiştir. Hz. Peygamber, elçileri vasıtasıyla devlet büyüklerini İslam'a davet etmiştir. Amr b. Umeyye ed-Damri, ilk elçi olarak Habeş Necaşisi'ne gönderilmiş, Necaşi gelen mektubu yüzüne sürdükten sonra şehadet getirerek Müslüman olmuştur. Abdullah b. Huzafe es-Selimi, İran Kisrası Hüsrev Perhiz'e gönderildi. Kisra mektubu okuyunca yırttı. Yemen Kralı Bâzân'a bir mektup yazarak, "Yeni çıkan peygamberi yakalayıp bana getirin" dedi. Resulullah onlarla karşılaşınca, "Yarın görüşürüz" diyerek yanlarından ayrıldı. Ertesi günü Bâzân'dan gelen adamlara, "Siz reisinize şu haberi iletin: Benim Rabbim, onun ilahının canını aldı" dedi. Nitekim Allah, oğlu Şiruyen'i musallat kıldı ve oğlu Kisra'yı öldürdü. Onlar bu haberi Bâzân'a ulaştırınca, Bâzân Yemenlilerle birlikte Müslüman oldu.Kısaca İslam Peygamberi'nin Ehl-i Kitap olan devlet büyükleriyle ve din âlimleriyle münasebetleri, İslam'a davet maksadıyladır. Ve bu davetler sonucu pek çok insan İslam'la şereflenmiştir. Yoksa "herkes kendi dini üzere yaşasın" şeklinde bir tavrı asla söz konusu olmamıştır. Tam tersine İslam dini ve Hz. Peygamber, teslisin batıl olduğunu ilan etmiştir. Hz. Peygamber'in vazifesi şu ayeti kerimeyle özetlenebilir: "Biz seni (ümmetine) şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." (Fetih, 8) Resulullah (sav) müjdeleyici olduğu kadar uyarıcıdır da. Bu sebeple O, tebliğ vazifesini hiç çekinmeden hangi şartta ve kime karşı olursa olsun yerine getirmiş ve "Bana uyun kurtulun, aksi halde helak olursunuz" ilahi ikazında bulunmuştur.
Editörün Seçtikleri