Hak arama devletle mücadeleye dönüşmemelidir
Barış süreci olarak ifade edilen dönem, Türklük, milliyetçilik, cumhuriyet ve üniter yapı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletini var eden temel dinamiklerle oynanan tehlikeli bir hal aldı.
Kürt kardeşlerimize haklarını vermek bahanesi ile yola çıkanlar bugün, sistem değişikliği ile Anadolu coğrafyasını bölmenin hesabını yapmaktalar.
Türk milletini var eden değerlere olan bağlılığın yoklaması ise farklı şekillerde devam etmekte.
Kendileri perde arkasında kalmayı tercih edenler, bir yandan da akil insanları milletin önüne sürdüler.
Kardeşlikten bahseden akiller, şehit ailelerinin evinde akan kanın durmasını bölücü örgütün sınır dışına çıkmasına ses çıkarmamaya bağlıyorlar.
Aslında akillerin dediklerinin pek de önemi yok. Akiller, Türk milletinin sürecin ne kadarını sindirebildiğinin raporunu tutacaklar.
Yoksa toplantıya katılan vatandaşlara, biz Türk bayrağı, Atatürk resmi görmek istiyoruz dedirtecek bir tavır takınmanın başka ne manası olabilir?
Zira barış süreci, bizi biz yapan değerlerin silinme sürecine dönüşmüştür.
Diğer yandan T.C. ismi tabelalardan sökülmeye başlandı. Bazı çevrelerin rahatsız olduğu kelimelerin başında gelen T.C.nin, kamu kurumlarının isminin başından silinmesi, Türk milletinin en sevdiği kelimenin yok edilmesine olan tepki olarak kendini gösterdi.
Binlerce T.C. vatandaşı, internet ortamında tepki verdi. Tabelaların süsü T.C. yerine getirildi. Vatandaşın tepkisi bir kez daha yoklandı.
Bir yoklama da anayasa taslaklarında yaşandı. Cumhuriyetin değişebileceği, üniter yapının yer almadığı bir anayasa taslağı ve Türk milleti olmaksızın kaleme alındı.
Yine tepkiler beklendi.
Oysa bunlar ile milletin nabzını yoklayanların hatırlaması gereken bir hakikat var.
Üniter yapı, Türklük ve milliyetçilik hepimiz için vazgeçilmezdir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini var eden Türk milleti, kafatasçı ve ırkçı bir ifade değildir.
Türk milliyetçisi olarak doğan ve yaşayan her Türk vatandaşı, bunu bilerek Türk milletini temsil eder.
Türk milleti, kültür birliği, maneviyat birliği, siyaset birliği ve din birliği olan insanların adıdır. Yezdani, Keldani, Süryani, Laz, Çerkez, Rum, Ermeni, Boşnak ve Arap fark etmez.
Bu coğrafyanın tek milleti, Türk milletidir. Türk milleti Türkiyeli değil, Türkiye Türk milletinindir.
Ve Türk milletini beraber kılan unsur İslam kardeşliğidir.
İşte nabız yoklayanların dikkate almadığı ama her Türk vatandaşının bilincinde olduğu gerçek farklı etnik kimlikleri İslam ile yoğurmuş bu Türk milliyetçiliğidir.
Ve belki de esas mücadele Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak adı altında Anadolu coğrafyasından İslam inancını yok etmektir.
Hak arama bahanesini kullananların sığındığı ihlaller ise bizim de kabul ettiğimiz bir hakikattir.
Kürt kardeşlerimizin yaşadığı Güneydoğu bölgemizde hak ihlalleri olmuştur. Ancak bu ihlaller sadece Kürtlere ve o bölgeye yönelik değildir. Karadeniz bölgesine ve insanına ya da başka bir bölgemizin vatandaşına da aynı haksızlıklar yaşatılmıştır.
Alevi vatandaşlarımıza, Caferilere ve Bektaşilere geçmişte sürgün edilmeye varan zulümler yapılmıştır.
Bunlar inkâr edilemez.
Ama bunların ardına sığınılarak devlet suçlu gösterilemez.
Tıpkı Osmanlıdan sonraki dönemde din adamı kılığındaki kişilerle başlatılan bölücü hareketlerin bahanesi gibi
Yaşadığımız günler, kelimeler üzerinden yapılan yoklamalar ile hassasiyetlerin silindiği bir süreçtir.
Türk, Kürt, Laz ve Çerkez bizi bir yapan her unsur olarak ayık olmak ve birliği muhafaza etmek zorundayız.
Her vatandaşımızın hakkı bakidir, diğeri ile eşittir. Bu hakları vermeyenlerle mücadele, devletle mücadeleye dönüşmemelidir.
Kürt kardeşlerimize haklarını vermek bahanesi ile yola çıkanlar bugün, sistem değişikliği ile Anadolu coğrafyasını bölmenin hesabını yapmaktalar.
Türk milletini var eden değerlere olan bağlılığın yoklaması ise farklı şekillerde devam etmekte.
Kendileri perde arkasında kalmayı tercih edenler, bir yandan da akil insanları milletin önüne sürdüler.
Kardeşlikten bahseden akiller, şehit ailelerinin evinde akan kanın durmasını bölücü örgütün sınır dışına çıkmasına ses çıkarmamaya bağlıyorlar.
Aslında akillerin dediklerinin pek de önemi yok. Akiller, Türk milletinin sürecin ne kadarını sindirebildiğinin raporunu tutacaklar.
Yoksa toplantıya katılan vatandaşlara, biz Türk bayrağı, Atatürk resmi görmek istiyoruz dedirtecek bir tavır takınmanın başka ne manası olabilir?
Zira barış süreci, bizi biz yapan değerlerin silinme sürecine dönüşmüştür.
Diğer yandan T.C. ismi tabelalardan sökülmeye başlandı. Bazı çevrelerin rahatsız olduğu kelimelerin başında gelen T.C.nin, kamu kurumlarının isminin başından silinmesi, Türk milletinin en sevdiği kelimenin yok edilmesine olan tepki olarak kendini gösterdi.
Binlerce T.C. vatandaşı, internet ortamında tepki verdi. Tabelaların süsü T.C. yerine getirildi. Vatandaşın tepkisi bir kez daha yoklandı.
Bir yoklama da anayasa taslaklarında yaşandı. Cumhuriyetin değişebileceği, üniter yapının yer almadığı bir anayasa taslağı ve Türk milleti olmaksızın kaleme alındı.
Yine tepkiler beklendi.
Oysa bunlar ile milletin nabzını yoklayanların hatırlaması gereken bir hakikat var.
Üniter yapı, Türklük ve milliyetçilik hepimiz için vazgeçilmezdir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini var eden Türk milleti, kafatasçı ve ırkçı bir ifade değildir.
Türk milliyetçisi olarak doğan ve yaşayan her Türk vatandaşı, bunu bilerek Türk milletini temsil eder.
Türk milleti, kültür birliği, maneviyat birliği, siyaset birliği ve din birliği olan insanların adıdır. Yezdani, Keldani, Süryani, Laz, Çerkez, Rum, Ermeni, Boşnak ve Arap fark etmez.
Bu coğrafyanın tek milleti, Türk milletidir. Türk milleti Türkiyeli değil, Türkiye Türk milletinindir.
Ve Türk milletini beraber kılan unsur İslam kardeşliğidir.
İşte nabız yoklayanların dikkate almadığı ama her Türk vatandaşının bilincinde olduğu gerçek farklı etnik kimlikleri İslam ile yoğurmuş bu Türk milliyetçiliğidir.
Ve belki de esas mücadele Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak adı altında Anadolu coğrafyasından İslam inancını yok etmektir.
Hak arama bahanesini kullananların sığındığı ihlaller ise bizim de kabul ettiğimiz bir hakikattir.
Kürt kardeşlerimizin yaşadığı Güneydoğu bölgemizde hak ihlalleri olmuştur. Ancak bu ihlaller sadece Kürtlere ve o bölgeye yönelik değildir. Karadeniz bölgesine ve insanına ya da başka bir bölgemizin vatandaşına da aynı haksızlıklar yaşatılmıştır.
Alevi vatandaşlarımıza, Caferilere ve Bektaşilere geçmişte sürgün edilmeye varan zulümler yapılmıştır.
Bunlar inkâr edilemez.
Ama bunların ardına sığınılarak devlet suçlu gösterilemez.
Tıpkı Osmanlıdan sonraki dönemde din adamı kılığındaki kişilerle başlatılan bölücü hareketlerin bahanesi gibi
Yaşadığımız günler, kelimeler üzerinden yapılan yoklamalar ile hassasiyetlerin silindiği bir süreçtir.
Türk, Kürt, Laz ve Çerkez bizi bir yapan her unsur olarak ayık olmak ve birliği muhafaza etmek zorundayız.
Her vatandaşımızın hakkı bakidir, diğeri ile eşittir. Bu hakları vermeyenlerle mücadele, devletle mücadeleye dönüşmemelidir.
Editörün Seçtikleri