info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Değişen ve değiştirilen millet
19/03/2012 Köşe Yazısı 118
Çanakkale Zaferi’nin 97. yıldönümünü kutluyoruz. Hatırlandığında Türklüğümüzle gurur duyduğumuz kahramanlık destanlarından birisidir Çanakkale destanı.
1915-1916 yıllarında 1. Dünya Savaşının Osmanlı cephesi olan Gelibolu Yarımadası Türk’ün savaş dehasına, cesaretine, yoktan varoluşuna, ferasetine, hepsinden önemlisi Cenab-ı Hakk’ın üzerindeki desteğine ispattır.
Bir İngiliz askerin anılarında yazdığı ve binlerce askerin gözleri önünde cereyan eden hadise meşhurdur.
Havanın güneşli ve açık olduğu “anılar”da özellikle ifade edilir. Savaşın en çetin geçtiği bir anda ortaya çıkan bir bulut gelir ve Türk ordusuna karşı taarruza hazırlanan düşman askerlerinin tamamını alçalarak içine alır! Öyle ki, çıkarma yapan düşman askerlerinin bir teki bile dışarıda kalmaz. Bulut kısa bir süre sonra yükseldiğinde, düşman askerleri de yok olmuştur.
Türk’ün tarihinde buna benzer olaylara diğer cephelerde veya savaşlarda da rastlanılır. Kıbrıs harekatı esnasında da gökten atlıların gelerek düşmana saldırdığını görenlerin sayısı az değildir.
Demek ki, Müslüman Türkler Hıristiyan Batı ile giriştiği mücadelelerde ve vatan savunmasında hiçbir zaman yalnız bırakılmamıştır.
Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı Devleti’nin karşısında Britanya İmparatorluğu ve Fransa fiilen savaşmış, Yeni Zelanda’nın ve Avustralya’nın, İngiliz sömürgesi altında bulunan Hindistan’ın askerleri bunlara destek vermiştir.
Merhum Akif, Çanakkale’de yaşanan dehşeti şöyle ifade etmiştir:
“Kafa, göz, kol, gövde, bacak
Boşanıyor sırtlara ve vadilere
Sağnak sağnak.”
Allah Allah nidalarıyla en önde ben şehit olayım diyerek yalın ayak cepheye koşan insanımız, en kıymetli değerlerini ne yazık ki yitirmiştir.
Çanakkale cephesinde ve Kurtuluş Savaşı esnasında savaştığımız milletler için “bugün nasıl olsa da içlerine dahil olabilsek” diyebiliyoruz? Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulalı henüz bir asır bile geçmemiştir.
Emperyalist zihniyete karşı verilen bu başkaldırıdan sonra değişen milletimizin geldiği nokta acıdır. Türk milleti cihanı karşısına almış ama kaderini kendi yazmayı başarmıştır. O dönemin kaleme alındığı her eser, Türk’ten hayranlık ve gıpta ile bahseder.
Bugünse Türkiye’nin uluslar arası arenadaki prestijini bir düşünün! Türkiye 50 yılı aşkın bir süredir AB kapısında bekletilmektedir. Türkiye, emperyalist ABD’nin BOP projesinde işgal güçlerinin safındadır ve sözcüsü konumundadır.
Türkiye, milletin meclisinden çıkardığı yasalarla yabancılar tarafından toprakları satın alınabilen, madenleri işletilebilen bir ülke halindedir. Türkiye’nin yüzü hep Hıristiyan Batıya dönüktür. Türkiye bugün komşularıyla “sıfır” sorun politikası derken kırmızı çizgilerini kaybetmiştir. Türkiye Yeni Anayasa çalışmaları içinde federatif yapıya geçişin ortamını hazırlamaktadır. Yakın geçmişte savaştığımız milletlere özenen, onlar gibi olmaya uğraşan gençliğimiz aslında her şeyi açıklamaktadır.
Türkler İslam’a hizmet ettikleri sürece manevi destek görmüş, birlik ve beraberliğini muhafaza etmeyi başarmıştır. Bugünkü tablo geçmişten farklı ise bu milletimizin gönlündeki ve kafasındaki değişikliktendir.
Öyleyse masa başı oyunları ile yeni bir kurtuluş savaşını yapacak noktaya getirilmeye çalışılan Türk insanı ayık olmak zorundadır. Milli bayramlar ve anma törenleri bize zaferi olduğu kadar ne için ve kimlerle savaştığımız da hatırlatmalıdır.