info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Batı'da din belirleyici unsurdur
27/08/2001 Köşe Yazısı 101
ABD Başkanı Bush'un "asıl krallığın dünyada değil Tanrı'da olduğunu hatırlatmak" maksadıyla Beyaz Saray'da dua günleri tertiplemeye başladığı haberleri basına yansıdı. Dinî değerlere olan bağlılığını her fırsatta ifade eden muhafazakâr başkan, G-8 zirvesinden sonra da Vatikan'da Papa II. Jean Paul'u ziyaret etmişti.

Laikliğin doğum yeri olan Batı dünyasında bu gibi hadiseler tabii karşılanmaktadır. ABD'de başkanlar İncil'e el basarak göreve başlamakta, aynı şekilde mahkemelerde şahitler İncil üzerine yemin etmektedirler. Bu durum hiç bir zaman laikliğin ihlali olarak yorumlanamaz.

Zira Reform hareketleriyle beraber dini, toplum hayatının dışına iten batı insanı için Hıristiyanlık sağlam bir müessese olarak her zaman varlığını devam ettirmiştir. Din, toplum hayatının ve devlet kademelerinin dışındadır; ancak batı dünyasının kendini tanımlamasında ve kimliğini ifade etmesinde en önemli faktör Hıristiyanlık olmuştur. Almanya eski Devlet Başkanı Kohl'ün "Haçlar olmazsa Avrupa Avrupa olmaz" sözleri bu hakikatin göstergesidir.

Bir Hıristiyan kulübü olan AB'yi de bu perspektiften değerlendirmekte fayda vardır. Hıristiyan dünyası kendi içinde etnik çatışmaları ve mezhep ayrılıklarını bütün ağırlığıyla yaşıyor olsa da, Hıristiyanlık faktörü etrafında bir araya gelme ve duvarlarını yükseltme konusunda hiç bir problemi yoktur. Batı alemi "öteki dinleri" ve "medeniyetleri" kendi Hıristiyan kalesinin burçlarından seyretmektedir.

İşte İtalyan piskoposların L'Awanire isimli gazetesinde 3 Ocak 2000 günkü sayısında şu ifadeleri görüyoruz:

"Müslüman Türkiye'nin AB'ye girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu üyelik, yanyana büyüyen, Hıristiyan gelenekleri ile şekillenen Avrupa medeniyetlerinin temelindeki ittifakları sarsar. Unutmayalım ki "Avrupalı fikri" başlı başına "düşman Türklere" ve Türkiye'nin başını çektiği İslam dünyasına karşı gelişti. Ankara ile yakın ilişkiler geliştirmeye evet. Ancak farklı tarihî ve kültürel gerçekler farklı kalmalıdır"

(Milliyet, 10. 01. 2000).

Bizim, Türkiye'nin AB macerasında bugüne kadar ortaya koyduğumuz gerçeklerin bir özeti sayılabilecek bu ifadeler dikkate şayandır. Hıristiyan gelenekleri ile şekillenmiş Avrupa medeniyeti "düşman Türklere (!)" karşı tarih boyunca sayısız ittifak oluşturmuştur. Maksat aynıdır: Türkleri ve Türklerin başını çektiği İslâm dünyasını yok edebilmek. Bu itibarla Türkler Avrupa için her zaman düşman bir medeniyetin mensupları olmuştur.

Bu bakış açısının günümüzde de değişmediğinin en bariz ispatı Hıristiyan din adamlarının yukarıda aktardığımız ifadeleridir. Bunlar 2000 yılında sarfedilmiş sözlerdir.

Biz de Müslüman Türk Milleti olarak bu hakikatleri iyi görmeli ve ait olmadığınız bir dünyanın parçası olmaya çalışmak gafletine düşmemeliyiz.